20 Mayıs 2013 Pazartesi

Stonhenge - Salisbury ve Bath

Londra'ya yerleşmemizin öncesinde defalarca tatile gelmeme rağmen malesef bu 3 yeri hiç duymamıştım.  Kısa süreli tatillerde gidilmesi bir parça yorucu olabilecek uzaklıkta bir gezi yapmayı gerektiriyor. Bu nedenle de Londra' yı anlatan gezi yazılarında pek fazla bahsi geçmez. Ama Londra dışına da çıkıp görebilecek durumdaysanız bu 3 lü turu yapmanızı tavsiye ederim.


Bu gezi için öncelikle 3 farklı seçenek var 1- Londra'dan otobüsle tura çıkmak 2-Trenle Amesbury e gidip oradan otobüsle tura başlamak ve 3- Gezinin tamamını arabayla yapmak. Biz 3. seçeneği yaptık ama Amesbury'den turla gezen arkadaşlarım da oldu.


1- Stonhenge


Ne amaçla ve kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen bu binlerce yıllık taşlardan oluşuyor. Devasa büyüklükteki bu taşların tarihi biraz karışık. Bilet aldıktan sonra çok yakınlarına gidemeseniz de uzaktan yeşil alanda size ayrılmış yoldan yürüyerek çevresinde dönebiliyor, bir yandan da girerken alacağınız kulaklıklardan tarihçesini dinleyebiliyorsunuz. Mekan olarak çok geniş ve boş bir alanın ortasında yer alıyor içinizdeki derinlik ve doğa duygularını canlandırıyor. Ben taşlardan ziyade uzaklarda bize şaşkın şaşkın bakan kıvırcık İngiliz koyunlarının fotografını çekmek istedim ama kameramın zoom u onları net şekilde çekmeme izin vermedi malesef. Zaten yol boyunca da sağlı sollu yeşilliklerde özgürce dolaşan koyun ve kuzulara bayılmıştım. 

Taşların etrafında bir tur attıktan sonra hele bir de eğer kışın gittiyseniz donarak kendinizi hemen arabanıza atmak isteyebilirsiniz. Mekan çok geniş, düz ve açıklık olduğu için çok kuvvetli bir rüzgar var. Turunuz esnasında da yağmur yağar ise kaçacak bir yeriniz olmayacak buna uygun giysi ve ekipman ile gitmenizi tavsiye ederim.


2-Salisbury Cathedral



Floransa Katedralinden sonra gördüğüm en görkemli katedral diyebilirim. Dışarıdan göründüğünden daha büyük ve geniş içerisi. Özellikle ortasındaki vaftiz havuzu çok hoş. 





İçerisinde sindire sindire bir tur atmanız yarım saati bulacaktır sonrasında da shop kısmına girip hatıra birşeyler alabilirsiniz. İçersinde gelen misafirlerin soluk alabilecekleri gayet çok çeşitli yiyecek ve içecekleri olan bir cafesi de var.


3-Bath

Neredeyse 2 yılın sonunda tam da ben de İngiltere'de tüm şehirler birbirinin aynıymış hissi uyanmaya başlarken tamamen ve çok farklı bir şehirle tanıştım.

Farklı mimari yapısı ve sokaklarıyla Bath tam anlamıyla Roma mirası bir şehir. Günün son durağı olarak bu şehre girdiğimiz anda kendimi yenilenmiş hissettim.

























Ama bu kadar 'yenilenme' bana yetmez diyorsanız bizim yaptığımız gibi şehirdeki SPA merkezinin yolunu ( http://www.thermaebathspa.com/ ) tutabilirsiniz. 





Eğer haftasonu gidecekseniz kalabalık olabilir ama içeride bunu pek hissetmiyorsunuz.  İçerisinde biri kapalı diğeri açık olmak üzere 2 havuz, sıcak buhar odaları ve duşlar var. Kapıda kuyruk görebilirsiniz şaşırmayın çünkü burası bildiğim kadarıyla tek thermal havuzları olan SPA merkezi.
İçeride sizi çeşitli paketler bekliyor. Bu paketlerden birini seçip kolunuza bir bileklik takıyor ve içeriyi keşfe dalıyorsunuz. Yanınızda hiçbirşey götürmemiş olsanız bile içeride mayodan terliğe herşey var. Havlu, bornoz ve terliği kiralayabiliyor diğer şahsi ihtiyacınız olabilecek şeyleri satın alabiliyorsunuz. Kiralamayla ilgili ücretler ve paket fiyatları sitelerinde mevcut. Biz 'new royal bath' ı seçtik. Eğer masaj yada başka bir bakım istiyorsanız önden randevu almanız gerekiyor. Yok sadece SPA için gidiyor iseniz rezervasyona gerek yok. 

Ufak bir tavsiye, eğer havanın soğuk olduğu bir günde SPA ya gittiyseniz ilk olarak terastaki açık havuzdan başlayın. Güzel şehrin manzarası eşliğinde, üstünde dumanlar tüten havuzun keyfini çıkartın. Saçlarınız ıslanmadan bu havuza girerseniz hiç üşümüyorsunuz. Ayrıca içeride fön makinaları var mevcut. 


iyi dinlenmeler :)





5 Mayıs 2013 Pazar

İlginç Bir Deneyim : Medieval Banquet



Aylar önce bir arkadaşım bana bu linki attığında çok heyecanlanmış ve en kısa sürede bu mekana gitmek için planlar yapmaya başlamıştım. Ama bir türlü kalabalık bir grubu toplayamadık yada hava koşulları pek müsait olmadığı için dün geceye kadar beklemek durumunda kaldık.

Mekan her ne kadar restaurant olsa da rezervasyon yaparken menüde ne olduğunu sormamıştık bile çünkü ilgimizi çeken şey 1-ortam 2-kostümlerdi.

Mediaval Banquet, Londra'da siradisi bir resturant arayanlar icin bicilmis kaftan. Tam anlamıyla bir orta çağ konseptiyle tasarlanmış. Tuğla tuvarlar, loş ışıklar, ince uzun masalar, üzerlerinde ortaçağ kostümleri olan garsonlar ve fonda piyano tınıları. Eğer konsepte uyum sağlamak daha da fazla havaya girmek istiyorsanız giysi kiralamanız mümkün (10 pound). Yemek ve içki dahil mekan ücreti ise 50 pound. Biz gitmeye karar verdiğimizde internette indirimli biletler bulmuştuk ve 2 kişilik biletler için 65 pound ödemiştik. Biletler 7 ay süreyle geçerliydi, gitmek istediğinizde birkaç gün öncesinden rezervasyon yapmanız geçerli.

Kapılar saat 19:15 de açılıyor. Salona girdiğinizde sizi tahtına kurulmuş şekilde kral 8.Henry karşılıyor. Tarih bilgimizden kendisinin pek güleryüzlü ve sempatik bir kral olmadığını bilsek bile Kral sizinle fotograf çektirmeye hayır demiyor.

Biz girer girmez kostümlerimizi aldık ve hemen ortama adapte olduk. Masanıza geçtiğinizde sizi kocaman somun ekmekler, koca bir karaf şarap ve bir sürahi bira karşılıyor. Ekmekler bence çok lezzetliydi yada ben çok açtım bilemiyorum :)

Saat 19:45 de kral ve kraliçe kostümleriye salona girip şarkılar söylemeye başlıyorlar, ilk girizgah şarkıdan itibaren de her şarkı faslında yeni bir yemek geliyor.

1- Çorba (koyu kivamli hafiften suzme mercimek corbasini andiriyor)
2- Peynir ve şarküteri tabağı (icerisinde cedar peyniri ve jambon ve turevi etler var)
3- Tavuk ve sebze (kazanlarda firinlanmis tavuk ve yine firinlanmis klasik Ingiliz usulu tatli patates,havuc ve turp)
4- Elmalı Turta

Konsept olarak ortaçağ görünümü yemeklerde de devam ediyor. Yemekler bu yüzden son derece basit ama doyurucu. Dediğim gibi menusunden ziyade farklı konsepti için gidilecek bir yer. Ben yemeklerin çok lezzetli olmalarını beklememiştim ama gayet doyurucuydu.

Masanızda şarap, su yada bira bittikçe tüm masa olarak hep bir ağızdan 'wench' diye bağırıyorsunuz. Yani bir nevi 'garson!'  diyorsunuz. Bunu derken masaya da vuruyorsunuz. Zaten gece boyunca alkış yerine masaya vuruyorsunuz. Masadaki gümüş tabak çanaklar sayesinde epeyce bir gürültü çıktığını söyleyebilirim.

Yemek boyunca ufak tefek şovlarla sizi eğlendiriyorlar. Tüm bu fasıl saat 22:30 a kadar sürüyor ve en son tatlı servisine kadar tüm içkiler sınırsız. Ardından ise dj müziği çalıyor ve 1 saat daha mekan açık kalıyor.


Kalabalık gittiğinizde daha eğlendirici olmakla birlikte farklı bir Londra akşamı geçirmek isterseniz çift olarak da gidebilirsiniz.