Londra - Paris Trenle 2 Saat!

Londra Kings Cross istasyonundan, Eurostarın hızlı trenleriyle 2 saatte Paris'e gitmek mümkün. Trenler hem konforlu hem de Paris'in göbeğine kadar hiç durmadan gittikleri için tren istasyonundayken havaalanındaki gibi şehir merkezine ulaşmak gibi bir derdiniz olmuyor. Soldaki manzara eşliğinde -tabi ki tünelden geçtiğiniz zaman hariç- tıngır mıngır değilse de daha çok 'vınnnn!' sesi kulaklarınızda kısa bir yolculuk yapmış oluyorsunuz. Trende yiyecek içecek herşey mevcut. Koltuklar son derece rahat, benim gibi heyecanlı değilseniz yolda uyumanız bile mümkün olur. Yalnız belirteyim ki tren biletleri uçak biletlerinden ucuz değil!


Paris ile ilgili çok fazla şey anlatmaya gerek yok. İnternette ufak bir araştırma yaparak ziyaret edilmesi gereken yerleri kolayca bulabilirsiniz. ( Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi,Notre Dame Katedrali, Zafer Takı,Sacre Coeur Kilisesi...)


Paris'te yalnızca iki gün-haftsonu- kaldığımızdan dolayı hem kısa sürede hem de bol bol gezip görebilmek için Pazar günü, hop-on hop-off otobüs turu bileti aldık. Böylece hem en önemli yerleri görmüş hem de şehirle ilgili genel bir fikir edinmiş olduk. Bu turların bir güzel yanı da otobüsün üzerindeyken yüksekten birçok güzel fotograf karesini yakalayabiliyorsunuz.





 Eyfel'e bayıldığımdan değil ama bir Paris gezisinin de olmazsa olmazı bu teneke yığınını da bloguma katıverdim.


















Biz hem bahar zamanı gittiğimiz hem de Londra gibi bir müzeler cennetinde yaşadığımız için kapalı mekanlardan çok sokaklarda dolaşmayı, Fransızların pek şukela tatlı ve yemeklerinden denemeyi tercih ettik. Cumartesi günü boyunca sokaklarda dolaştık. Sonrasında akşam üstü güneş batarken Champs Elysees'de yürüdük.

Akşam yemeği için Paris'te yaşayan bir arkadaşımızın önerdiği Le Hide'a gittik. (http://www.lehide.fr/ ) Champs Elysees'e çok yakın olan bu küçük ve şirin restauranttaki tüm yemekler ve tatlılar şahane. Biz fix menü seçtik böylece başlangıç, ana yemek ve tatlının dahil olduğu paketten denemek istediklerimizi sipariş ettik.  Yan masamızda Amerikalı orta yaşlı bir çift vardı. Yemeğin ilerleyen zamanlarında kendileriyle de sohbet ettik, bir süreden beri Pariste olduklarını ve en güzel yemeği o akşam yediklerini söylediler.








Fransız Krepleri...
Londra'ya ilk geldiğimde iki Fransız arkadaşım olmuştu. Her ikisi de çok güzel yemek yapıyorlardı. Biri sık sık Fransız krebi yapardı. O zamandan beri krebi bir de yerinde denemem gerektiğini aklımın bir köşesine yazmıştım. Paris treni biletlerimizi alır almaz hemen internette bir araştırma yaptım ve bu güzel siteyi keşfettim. Denemek istediğiniz her türlü farklı yemeğin en güzellerini öneren çok güzide bir eser.


Ve bu siteden öğrendiğim aşağıdaki krepçiyi denedik. Çok başarılı olduğunu kapıdaki uzun kuyruğu görür görmez anladık. Ayrıca restaurantı ararken bulunduğu bölgeyi de gezmiş olduk, ufak cafe ve mağazalarla dolu dar sokaklarda dolaşıp krep öncesi iyice acıktık.



    







Kahvaltı için ise Angeli'nayı tercih ettik. Eggs benedict ve kruvasanları kadar restaurantın ortamına da bayıldım. Eğer kahvaltı için Angeli'naya gitmeye karar verirseniz, sabah kapıda oluşacak kuyruğu da hesaba katarak biraz erkenci olmanız da fayda var.
Bu arada websitelerinde de görebileceğiniz gibi şahane tatlılar da yapıyorlar. Sadece tatlılarını denemek için bile uğranabilir. 


Ufak bir not daha, Angeli'na Louvre'a çok yakın. Sabah kahvaltımızı burada ettikten sonra biz de Louvre'un yolunu tuttuk. 






Ve tabi ki ÇİKOLATA!
Dolaşırken tesadüf eseri bulduğumuz bu çikolatacıyı da çok tavsiye ederim. Ufak bir paket karışık yaptırıp, Paris'in daracık sokaklarında gezerken yiyerek enerji depoladık. (Merak edenler için http://www.museeduchocolat.fr/en/ )



Benden bu kadar. Paris benim hafızamda,leziz yemekler yemek, Champs Elysees'de yürüyüp vitrinlere bakmak, sevimli cafelerinde oturup kahve içmek, tatlıları denemek ve ara sokaklarında kaybolmak olarak yer etti. Görünen o ki, daha çooook defalar Paris'e gidilecek!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder